“Hızlı ve Yavaş Düşünme – Daniel Kahneman” Bülteni
Değerli Step Up Kitap Kulübü üyemiz merhaba,
Kitap Kulübümüz bünyesinde incelediğimiz kitaplarımız hakkındaki görüş ve değerlendirmelerimizi paylaştığımız bültenimizin 8. sayısını sizlere sunuyoruz. 26 Şubat Çarşamba günü online olarak gerçekleştirdiğimiz kitap kulübü toplantısına 30 kitap dostumuz katıldı. Bu toplantımızda ‘Daniel Kahneman’dan Hızlı ve Yavaş Düşünme’ kitabının üzerimizde bıraktığı etkileri değerlendirdik.
Açılışımız moderatör M. İlker Aksoy tarafından yapıldı.
Daniel Kahneman ve Amos Tversky birlikte ‘Beklenti Teorisi’ diye bir kavram geliştirdiklerine atıf yaptı. Beklenti teorisindeki kasıt, bireylerin belirsiz ve riskli koşullarda nasıl karar verdikleri üzerine yer alan bir çalışma olduğuna değinen moderatör, Psikolog olan Daniel Kahneman’ın 2002 yılında Nobel Ödülü aldığına vurgu yaparak toplantıyı başlattı.
1. Yakın Dönemdeki Gelişmelerin Değerlendirilmesi:
İlkbahar döneminin koçlukta hızlanma dönemidir. Burada başlayan çalışmaların neticeye kavuşmasını önemsiyoruz. Bu amaçla koçlarımızı geliştirmek için Step Up Hızlandıran Koçluk Platformu olarak 10. Dönem Step Up Eşkoçluk Projesini başlatıyoruz. Bu programı başlangıçta workshop serisi ile destekleyeceğiz. Burada hedefimiz farklı koçluk okullarından gelen koçlarımızı hizalandırmak ve yeni başlayanları kuvvetlendirmek olacak. Peşinden webinar serlerimiz ve koçluk araçları tanıttığımız bir akışla devam edeceğiz. Elbette tüm bu hizmetlerimizin ücretsiz olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz. Son olarak bu eşkoçluk döneminde dileyen koçlarımızın başvurmaları durumunda aldıkları ses/video kaydın değerlendirildiği koç mentorluğu projemizden de ayrıca bahsetmek isteriz.
2. Kitap Kulübümüzün Amacı:
- Birbirimizden öğrenmek,
- Aynı kitabı farklı gözle değerlendirmek,
- Network oluşturmak,
- ICF 16 no’lu etik kuralını yaşamak ve yaşatmak: “Bir ICF profesyoneli olarak ben sürekli kişisel mesleki ve etik gelişim yoluyla mükemmelliğe ulaşmayı taahhüt ederim.”
- ICF Temel Yetkinlik 2.2 kuralını içselleştirmek (AC’nin yaklaşımı da benzer şekildedir): “Bir koç olarak sürekli öğrenme ve gelişimini devam ettirir.”
3. Kitap Özeti:
Step Up Proje Yöneticimiz Okan Çilingiroğlu tarafından yapılan kitap özetini paylaşıyoruz:
“Nobel ödüllü psikolog Daniel Kahneman’ın çığır açan eseri “Hızlı ve Yavaş Düşünme”, insan zihninin karmaşık işleyişini ve karar alma süreçlerimizi derinden etkileyen iki farklı düşünce sistemini aydınlatıyor. Bu kitap, sadece psikoloji alanında değil, aynı zamanda ekonomi, işletme, tıp ve siyaset gibi pek çok disiplinde de yankı uyandırmış, düşünce biçimimizi ve seçimlerimizi anlamak için vazgeçilmez bir kaynak haline gelmiştir. Tıpkı Carol Dweck’in “Gelişim Zihniyeti” adlı eserinde zihinsel modellerimizin öğrenme ve başarı üzerindeki etkisini derinlemesine incelemesi gibi, Kahneman da zihinsel süreçlerimizin temelini oluşturan mekanizmaları titizlikle ele alıyor. Ki, Kahneman, kendisi gibi psikolog olan Amos Tversky ile iş birliği yaparak hazırladığı bilişsel ön yargılar ve davranışlara ile beklenti teorisi odaklı bu eseri ile aldığı Nobel ödülünün, ekonomi bilimleri dalında olduğuna da dikkat çekmemiz gerekir.
İki Sistemli Zihnin Keşfi
Kahneman, zihnimizi yöneten iki temel sistemi, “Sistem 1” ve “Sistem 2” olarak adlandırıyor. Bu ayrım, düşünce süreçlerimizi anlamak için temel bir çerçeve sunuyor ve karar alma mekanizmalarımızın nasıl işlediğine dair derinlemesine bir bakış açısı sağlıyor.
Sistem 1: Hızlı, Sezgisel ve Duygusal Düşünce
Sistem 1, otomatik, sezgisel ve genellikle çaba gerektirmeyen bir şekilde işler. Hızlı düşünme olarak da adlandırılan bu sistem, algılarımız, izlenimlerimiz, dürtülerimiz ve duygularımızın kaynağıdır. Günlük hayatımızda pek çok kararı bu sistem aracılığıyla, çoğu zaman farkında bile olmadan alırız. Örneğin, tanıdık bir yüzü anında tanımak, tehlike sezmek veya basit bir matematik işlemini yapmak genellikle Sistem 1’in işidir. Malcolm Gladwell’in “Blink & Düşünmeden Düşünebilmenin Gücü” adlı kitabında sezgisel kararların gücüne ve hızına dikkat çektiği gibi, Kahneman da Sistem 1’in hayatta kalmamız için ne kadar hayati olduğunu gösteriyor. Ancak, bu sistemin hızı ve sezgiselliği beraberinde bazı bilişsel yanılgıları da getirebilir.
Sistem 2: Yavaş, Düşünceli ve Mantıksal Düşünce
Sistem 2 ise daha yavaş, daha düşünceli ve daha mantıksal bir şekilde çalışır. Bu sistem, karmaşık problemleri çözmek, dikkatimizi odaklamak, soyut düşünmek ve bilinçli kararlar almak için devreye girer. Sistem 2’nin işleyişi genellikle çaba ve odaklanma gerektirir. Örneğin, karmaşık bir matematik problemini çözmek, bir metni dikkatlice okumak veya önemli bir karar almadan önce farklı seçenekleri değerlendirmek Sistem 2’nin etkin olduğu durumlardır. Anders Ericsson’ın “Zirve” adlı kitabında uzmanlığın geliştirilmesinde bilinçli pratiğin önemini vurgulaması da, Kahneman da Sistem 2’nin bilinçli düşünce ve rasyonel karar alma süreçlerindeki kritik rolünü ortaya koyuyor. Ancak, Sistem 2’nin yavaş ve çaba gerektiren yapısı, çoğu zaman Sistem 1’in hızlı ve sezgisel yanıtlarına güvenmemize neden olabilir.
Sistemlerin Etkileşimi ve İş Birliği
Bu iki sistem birbirinden bağımsız çalışmaz; aksine sürekli bir etkileşim ve iş birliği içindedirler. Sistem 1 genellikle ilk izlenimleri ve önerileri sunar, Sistem 2 ise bu önerileri değerlendirir, gerekirse düzeltir veya reddeder. Ancak, Sistem 2’nin her zaman devrede olmadığı veya yeterince çaba göstermediği durumlarda, Sistem 1’in yanıltıcı sezgileri ve ön yargıları kararlarımızı etkileyebilir. Bu durum, özellikle belirsizlik, karmaşıklık veya zaman baskısı altında olduğumuz durumlarda daha belirgin hale gelir.
Heuristikler ve Bilişsel Yanılgılar
Kahneman, Sistem 1’in hızlı ve sezgisel doğasının yol açabileceği bir dizi bilişsel yanılgıyı ve bu yanılgıların temelinde yatan “heuristikler” olarak adlandırılan zihinsel kısayolları (sezgisel analiz de diyebiliriz) kitabında oldukça detaylı bir şekilde inceliyor. Bu incelemeler, insan karar alma süreçlerindeki irrasyonel eğilimleri anlamak için kritik öneme sahiptir.
Temsil Edicilik Heuristiği: Stereotiplerin Tuzağı
Temsil edicilik heuristiği, bir nesnenin veya olayın belirli bir kategoriye ne kadar benzediğine bakarak olasılıkları değerlendirme eğilimidir. Bu heuristik, hızlı ve kolay kararlar almamıza yardımcı olabilirken, bazen yanlış sonuçlara yol açabilir. Örneğin, sessiz ve düzenli birinin kütüphaneci olma olasılığının gürültülü ve dağınık birine göre daha yüksek olduğunu düşünmek, temsil edicilik heuristiğinin bir sonucudur. Ancak, bu yargı, istatistiksel olasılıkları ve diğer ilgili bilgileri göz ardı etmemize neden olabilir.
Erişilebilirlik Heuristiği: Zihindeki Kolaylığın Etkisi
Erişilebilirlik heuristiği, zihnimizde kolayca canlandırabildiğimiz veya hatırlayabildiğimiz olayların olasılığını abartma eğilimidir. Örneğin, yakın zamanda bir uçak kazası haberi duyduysak, uçakla seyahat etmenin araba kullanmaktan daha tehlikeli olduğunu düşünebiliriz, çünkü uçak kazası zihnimizde daha canlı bir şekilde yer etmiştir. Oysa istatistikler, araba kazalarının uçak kazalarından çok daha yaygın olduğunu göstermektedir.
Çapalama Etkisi: İlk Bilginin Gücü
Çapalama etkisi, bir karar vermeden önce maruz kaldığımız ilk bilginin (çapa) yargılarımızı ve tahminlerimizi önemli ölçüde etkilemesidir. Örneğin, bir ürünün fiyatı önce yüksek gösterilip sonra indirimli bir fiyat sunulduğunda, indirimli fiyat bize daha cazip gelebilir, çünkü ilk yüksek fiyat bir “çapa” görevi görmüştür. Bu etki, pazarlama stratejilerinde sıklıkla kullanılır.
Diğer Bilişsel Yanılgılar ve Heuristikler
Kahneman, bu temel heuristiklerin yanı sıra, aşırı güven, kayıptan kaçınma eğilimi, çerçeveleme etkisi (bilginin sunuluş şeklinin kararları etkilemesi), geriye dönük ön yargı (bir olayın sonucunu öğrendikten sonra, olayın başından beri tahmin edilebilir olduğunu düşünme eğilimi) gibi pek çok bilişsel yanılgıyı ve bunların altında yatan zihinsel süreçleri detaylı bir şekilde ele alıyor. Bu yanılgıları anlamak hem kişisel hem de profesyonel hayatımızda daha bilinçli kararlar almamıza yardımcı olabilir.
Aşırı Güven ve Sezgisel Tahminlerin Tuzakları
Kahneman, kitabın pek çok yerinde, özellikle uzmanların ve profesyonellerin sıklıkla düştüğü aşırı güven tuzağına ve sezgisel tahminlerin güvenilirliğine odaklanıyor.
Aşırı Güven Fenomeni: Bilgi ve Yetenek Algımızın Abartılması
Aşırı güven, bireylerin kendi bilgi, yetenek ve tahminlerinin doğruluğuna yönelik gerçekçi olmayan bir inanç beslemesi durumudur. Kahneman, pek çok alanda uzmanların bile sıklıkla aşırı güven sergilediğini ve bu durumun hatalı kararlara yol açabileceğini gösteriyor. Özellikle belirsizlik ve karmaşıklığın yüksek olduğu durumlarda, aşırı güven, riskleri hafife almamıza ve potansiyel sorunları göz ardı etmemize neden olabilir.
Sezgisel Tahminlerin Güvenilirliği: Ne Zaman Sezgilere Güvenmeli?
Sezgisel tahminler, genellikle Sistem 1’in hızlı ve otomatik işleyişinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Kahneman, sezgisel tahminlerin bazı durumlarda şaşırtıcı derecede doğru olabileceğini kabul etmekle birlikte, bu tahminlerin her zaman güvenilir olmadığını vurguluyor. Özellikle düzenli ve öngörülebilir ortamlarda, uzmanlık ve deneyimle desteklenen sezgiler daha güvenilir olabilirken, belirsiz ve karmaşık durumlarda sezgilere aşırı güvenmek hatalı sonuçlara yol açabilir.
Dışarıdan Bakış Açısının Önemi: Planlama Yanılgısının Üstesinden Gelmek
Kahneman, planlama yanılgısı olarak adlandırdığı, projelerin tamamlanma süresini ve maliyetini sürekli olarak hafife alma eğilimine dikkat çekiyor. Bu yanılgının üstesinden gelmek için “dışarıdan bakış açısı” olarak adlandırılan bir yaklaşımı öneriyor. Bu yaklaşım, benzer projelerin geçmişteki sonuçlarını dikkate alarak daha gerçekçi tahminler yapmayı içerir.
Beklenti Teorisi ve Risk Altında Karar Alma
Kahneman kitabında, Amos Tversky ile geliştirdiği ve Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanmasına yol açan beklenti teorisini detaylı bir şekilde açıklıyor. Bu teori, insanların risk ve belirsizlik altında nasıl kararlar aldığını anlamak için geleneksel ekonomik modellerden önemli ölçüde farklı bir bakış açısı sunuyor.
Kayıptan Kaçınma: Kayıpların Psikolojik Etkisi
Beklenti teorisinin temel kavramlarından biri olan kayıptan kaçınma, insanların kazançlara göre kayıplara çok daha fazla önem verme eğilimidir. Bir şeyi kaybetmenin acısı, aynı şeyi kazanmanın verdiği keyiften psikolojik olarak daha yoğundur. Bu durum, riskli kararlar alırken ve değişikliklere karşı direnç gösterirken önemli bir rol oynar.
Çerçeveleme Etkisi: Bilginin Sunuluş Şeklinin Kararları Etkilemesi
Çerçeveleme etkisi, bir seçeneğin veya bilginin sunuluş şeklinin insanların tercihlerini önemli ölçüde etkilemesidir. Örneğin, bir tedavinin %90 başarı oranıyla sunulması, %10 başarısızlık oranıyla sunulmasından daha cazip gelebilir, oysa her iki ifade de aynı şeyi anlatmaktadır. Bu etki, iletişim ve ikna süreçlerinde önemli bir rol oynar.
Olasılıkların Ağırlıklandırılması: Nadir Olaylara Verilen Tepkiler
Beklenti teorisi, insanların olasılıkları her zaman doğru bir şekilde değerlendirmediğini de gösteriyor. Özellikle nadir ve çarpıcı olaylara, gerçek olasılıklarından daha fazla ağırlık verme eğilimindeyiz. Bu durum, sigorta satın alma davranışlarından finansal yatırım kararlarına kadar pek çok alanda etkili olabilir.
Seçimlerin Psikolojisi ve İyi Oluş Hali
Kitabının devamında Kahneman, bilişsel yanılgılarımızın ve heuristiklerimizin (zihinsel kısa yollarımızın, sezgisel analizlerimizin) sadece karar alma süreçlerimizi değil, aynı zamanda seçimlerimizi ve iyi oluş halimizi nasıl etkilediğini inceliyor.
Deneyimleyen Benlik ve Hatırlayan Benlik: Farklı Perspektifler
Kahneman, iyi oluş halini anlamak için “deneyimleyen benlik” ve “hatırlayan benlik” arasında önemli bir ayrım yapıyor. Deneyimleyen benlik, anlık duygularımızı ve deneyimlerimizi kaydederken, hatırlayan benlik geçmiş deneyimleri özetler ve değerlendirir. Bu iki benliğin perspektifleri farklı olabilir ve bu durum, mutluluk ve memnuniyet algımızı etkileyebilir. Örneğin, acı verici bir tıbbi prosedürün sonunda yaşanan kısa bir rahatlama anı, hatırlayan benliğin tüm deneyimi daha olumlu değerlendirmesine neden olabilir.
Odaklanma Yanılgısı: Mutluluğun Kaynaklarını Yanlış Değerlendirme
Odaklanma yanılgısı, bir olayın veya durumun mutluluğumuz üzerindeki etkisini abartma eğilimidir. Bir şeye odaklandığımızda, diğer ilgili faktörleri göz ardı edebilir ve o şeyin önemini olduğundan daha büyük görebiliriz. Örneğin, daha büyük bir ev sahibi olmanın bizi ne kadar mutlu edeceğini düşünürken, günlük rutinlerimizin, sosyal ilişkilerimizin ve diğer yaşam koşullarımızın mutluluğumuz üzerindeki etkisini göz ardı edebiliriz.
Paranın Mutlulukla İlişkisi: Sınırlar ve Nüanslar
Kahneman, paranın mutlulukla ilişkisini de inceliyor ve paranın belirli bir noktaya kadar mutluluğu artırabileceğini, ancak bu noktanın ötesinde etkinin azaldığını gösteriyor. Ayrıca, mutluluğun sadece maddi faktörlere değil, aynı zamanda sosyal ilişkiler, sağlık, anlamlı aktiviteler gibi pek çok farklı faktöre bağlı olduğunu vurguluyor.
Sonuç: Bilinçli Düşüncenin Gücü
“Hızlı ve Yavaş Düşünme”, insan zihninin karmaşıklığını ve karar alma süreçlerindeki potansiyel tuzakları gözler önüne seren derinlemesine bir eser. Kahneman’ın ortaya koyduğu iki sistemli düşünce modeli ve bilişsel yanılgılar kavramı hem kişisel hem de profesyonel hayatımızda daha bilinçli ve rasyonel kararlar almamız için bize değerli bir çerçeve sunuyor. Tıpkı Stephen Covey’in “Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” adlı eserinde kişisel gelişim ve liderlik için temel prensipleri vurgulaması gibi, Kahneman da düşünce süreçlerimizi anlamanın ve yönetmenin önemini vurguluyor.
Bu kitap, sadece psikoloji ve ekonomi alanlarına değil, aynı zamanda liderlik, yönetim, pazarlama, tıp ve kamu politikaları gibi pek çok alana da önemli katkılar sağlıyor. Karar alma süreçlerindeki bilişsel ön yargıları anlamak, daha etkili stratejiler geliştirmek, daha adil politikalar oluşturmak ve daha iyi sonuçlar elde etmek için kritik bir öneme sahip.
Bir Profesyonel Koç olarak, bu kitabın sunduğu iç-görülerin, bireylerin ve organizasyonların hedeflerine ulaşmalarında ve potansiyellerini tam olarak gerçekleştirmelerinde önemli bir rol oynayabileceğine inanıyorum. Danışanlarımızın kendi düşünce süreçlerinin farkına varmalarına, bilişsel ön yargılarını tanımalarına ve daha bilinçli seçimler yapmalarına yardımcı olmak, koçluk pratiğimizin temelini oluşturuyor. Bu kitap, bu süreçte bize değerli bir rehberlik sunuyor.
Örneğin, bir koçluk seansında, müşterimizin bir karar alırken hangi düşünce sisteminin daha baskın olduğunu anlamasına yardımcı olabiliriz. Eğer müşteri hızlı ve sezgisel kararlar almaya eğilimliyse, onu yavaşlamaya, farklı perspektifleri değerlendirmeye ve daha mantıksal bir yaklaşım benimsemeye teşvik edebiliriz. Aynı şekilde, müşterinin aşırı güven veya kayıptan kaçınma gibi bilişsel yanılgılarının farkına varmasına yardımcı olarak, daha dengeli ve gerçekçi kararlar almasına destek olabiliriz.
“Hızlı ve Yavaş Düşünme”, sadece okunması gereken bir kitap değil, aynı zamanda üzerinde düşünülmesi ve içselleştirilmesi gereken bir eserdir. Bu kitabın sunduğu değerli bilgiler ve iç görüler sayesinde, kendi düşünce süreçlerimizi daha iyi anlayabilir, karar alma becerilerimizi geliştirebilir ve daha bilinçli bir yaşam sürebiliriz. Daniel Kahneman’ın bu başyapıtı, zihinsel dünyamıza yapılan derinlemesine bir yolculuk ve daha iyi düşünmeye giden yolda bize eşlik eden değerli bir rehberdir.
Kendi düşüncelerimi ve yorumlarımı da harmanladığım, Sevcan Köseer ‘den de bolca destek aldığım, bu kitap özetini yorumlarınıza sunarım.”
4. Katılımcılarımızın Kitap Hakkındaki Değerlendirmeleri:
Moderatör İlker Aksoy tarafından yönetilen değerlendirme safhası “Farklıyız, özgünüz, özeliz, Biz böyle güzeliz.” mottomuzla başlatıldı. Bu bölümde sırası ile;
- Ezgi Girgin
“Sistem 1- Sistem 2 öncelikçe çok önemli bir nokta. Biz koçlar olarak seanslarımızı bunu bilerek sürdürüyoruz.
Çıpa etkisi, aldığımız kararların bir sonraki karar etki etmesi önemli kısımlardan bir tanesi.
Onaylama yanlılığı, koçluk süreçlerinde de rastladığımız bir şey. İnsan olarak kendi inandığımı görüşün dışındaki durumları reddetme eğiliminde olabiliyoruz.
Yine bir diğer önemli kısımlar kaybetme korkusu ve çerçeveleme etkisiydi. Çerçeveleme etkisini aslında bizler seanslarda müşterimize motivasyon verirken kullanabiliriz. Başarı oranı %10 bile olsa, müşterinin %90 negatif alanı değil de %10 pozitif alanı görmesini sağlayarak motivasyon etkisini arttırabiliriz.” dedi.
b. Sevcan Köseer:
“Etkin dinleme kavramını anlatırken en önemli şeylerden birisi sistem 1- sistem 2 zaten. Sistem-1’in çabasız bir şekilde olması, otomatik bir şekilde bunu yapıyor olmamız, farkında olmadan dinlememiz ve hızlı kararlar vermemiz ve dinlerken de kendi kafa sinemamızdaki ön yargılara ve varsayımlara yatkın bir şekilde bunu yapıyor olmamız ne kadar ilginç. Sistem-2 yani yavaş düşünme tarafıysa daha bilinçli, mantıklı ve dikkat gerektiren bir şekilde olmasıyla ön plana çıkıyor. Bizim etkin dinleme diye anlatmaya çalıştığımız şey de tam buralarda dolaşıyor.
Yanlış hatırlamıyorsam eserde çiftçi ve kütüphaneci örneği vardı. Hatırladınız mı?
O tanımda ben de aynı yanılgıya kapıldım ve dedim ki bu sorunun cevabı bir kütüphaneciden başkası olamaz tabii ki. Ne kadar ilginç… Ben istatistik bölümü lisans mezunuyum ve bunu düşünmem daha analitik olmam gerekirdi. Ama ben de çok rahat bir şekilde kafa sinemasındaki o yargılardan o etiketlerden yararlanarak buna cevap vermiş oldum. Kitap ilk olarak beni orada yakaladı.” dedi.
c. Esra Buluşan:
“Öncelikle hızlı veya yavaş fark etmez bir düşünme var ortada . Koç olarak bizim de ilk yaptığımız şey ne? Aslında koçluk verdiğimiz kişinin derin düşünmesini sağlamak, kendine yolculuğunu sağlamak .
Önce beyin sistemlerini anlamak ve beyin sistemleri üstünde bir kişi nasıl düşünür, o düşünce sistemi o silsile nereden gider? Çünkü sorularımız da aslında böyle şekilleniyor. Bir koçun sezgisel yanının güçlü olması, bir sonraki gelecek cevabı ya da vereceği tepkiye karşılık bir sonraki sorusunu şekillendirmesi de zaten buradan geliyor.
Sistem-2’yi çözüm odaklı yaklaşımla, analitik bilişsel zekanın kullanılmasıyla örtüştürdüm bu noktada.
İkinci nokta kaynak odaklılık. Müşterinin güçlü yönlerine ve kaynaklarına odaklanırız. Dolayısıyla deneyimleri, yaşadıkları, hayattan getirdikleri aslında sistem bir ve sistem ikinin çalışmasını da etkileyen noktalar.
Başka bir açısı benim için değerler noktasıydı. İnsanların değerleriyle, düşünce sistemlerini çalıştırdığına dair güçlü emareler vardı. Dolayısıyla o inançlara, değerlere atfedilen yerler, koçlukta da sıklıkla kullandığımız çok kıymetli bir bakış açısı.” dedi.
d.Kerim Tokgöz:
“Sistem-1 , Sistem-2 konusunun, özellikle etkin dinlerken ne kadar değerli olduğunu ben çok enteresan bir tecrübeyle öğrenmiştim. Kaydettiğim bir seansı sonradan dinlediğimde, müşterinin tek bir cümlesini, gülerek, bir esprinin içine sıkıştırarak tek bir yerde söylediğini tekrar dinlerken fark ettim. Bütün seansın gidişatını değiştirebilecek bir kırılma noktasıydı. Ve ben onu kaçırmışım. Çünkü o anda ben de gülmeye, o duyguya eşlik etmeye çalışıyordum ki içeriyi o sırada ıskalamışım. İşte orada sistem-1’in ne kadar değerli olduğunu bir kez daha gördüm.
Koçlar olarak yargılardan, ön yargılardan uzak durmaya çalışıyoruz. Ama sezgilere bazen ihtiyacımız olabiliyor veya bunları kullanmak isteyebiliyoruz. Kitapta, ön yargılarımızı sezgilerimizden nasıl ayırabilirizin cevabını acaba bir formülle bulabilir miyim diye çok aradım ama bununla ilgili çok net bir şey bulamadım. Ama hep bu sorunun etrafından dolaşılarak ilerlenmiş.” dedi.
e. Mustafa Güler:
“Yargıçlarla ilgili bir örnek vardı, meşgul ve tükenmiş ikinci sistem başlığı altında. Başka bir yerde de karşıma çıkmıştı. Önemli bir konuşma yapacaksınız amirinizle veya üstünüzle bunu öğleden sonra yemekten sonra şeker biraz daha dengelenmişken yapmanız faydanıza olacaktır diye .
Aklınıza gelen her şeye inanmaktan kendinizi alıkoymalısınız diye yazıyor kitapta. Bunu fark ettim biraz daha çünkü ilk verdiğim tepkileri sonradan düşündüğümde gerçekten şöyle davranmasaydım, şöyle cevap verseydim daha hoş olurmuş gibi düzeltmeye çalışıyorum ama biraz daha pratik yapmak gerekiyor.
Hayatı da çok hızlı yaşıyoruz. Hep bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz? Biraz daha yavaştan almak gerektiğini fark ettim. Hatta koçluk, mentorluk görüşmelerinin hayatı biraz yavaşlattığını ve iyi geldiğini gördüm.” dedi.
f. Elif Tuğrul:
“Bu kitabı kitap kulübünden önce almıştım ve niye almıştım? Hızlı karar verebilmek üzerine almıştım aslında. Kitabı okuduktan sonra yavaş karar vermem gerektiğini anladım ve bunu nasıl yönetirim buna baktım. Hayatımız bir karar verme süreci ve kararlarımızı nasıl daha doğru veriyorsak aslında hayatımız o şekilde değerleniyor. Beynimizi biz aslında çok fonksiyonel diye düşünüyoruz. Bizi yönetiyor diyoruz aslında beynimiz o kadar da sandığımız gibi çalışmıyor. Aslında bizim onu yönetmemiz gerekiyor.
Aslında Sistem-1 devreye girmeden Sistem-2 devreye giremiyor ama Sistem-1 devreye girdiği zaman biz kararımızı vermeden biraz bekleyip seçenekleri gözden geçirdiğimizde Sistem-2’yi devreye almış oluyoruz. Potansiyelimizi performansa dönüştürmek diyoruz koçlukta, gerçekten Sistem-2 potansiyelimizi performansa dönüştüren bir şey. Ama Sistem-1 üzerinden karar verdiğimizde biz bunu göz ardı ediyoruz.
Yine karar verirken hale etkisi önemli bir olay. Bir şeye karar verirken neden o kararı verdiğimiz veya bir kişi için neden o kanıya vardığımızı sorgulamak gerekiyor .
Gerçekten de çerçeveleme etkisi bize sunulan dataların sunulma şekliyle ilgili bir konu.
Batık maliyet yine önemli konulardan bir tanesi. Vazgeçeceğimiz yeri çok iyi bilmemiz gerekiyor, konfor alanından çıkınca belki her şey değişecek bu nedenle batık maliyeti görmek çok önemli.” dedi.
g. Ayla Şababoğlu
“Sistem-2’yi değil de kendi Sistem-1’imi çalıştırarak düşündüğüm şeylerden biraz bahsetmek istiyorum. Öncelikle ben Kahneman’dan çok etkilendim, onu baştan söyleyeyim. Nedeni de şu, ben de iktisat mezunuyum, seksenlerin ikinci yarısında okudum. Bize okulda şunu söylediler: İnsan rasyoneldir. Hocalarımızı bize böyle dedi. Bize dedi ki, evet ya çok mantıklı, bir yerde ekmek 5 liraysa, diğer bir yerde 6 liraysa tabii ki gidip 5 lira olanı alırız dedik ve bunun dışında çok fazla bir şey düşünmedik. Yani bize söylenenleri doğru veri kabul ettik çünkü en son bu söylenmiş…Fakat bu davranışçı ekonomi hakikaten bambaşka bir şey. Yani baktığınızda çok çok etkiledi beni gerçekten. Bu kadar bilimsel düşünce, bilimsellikle şüpheciliğin bir arada olması ve aynı dünyada yaşıyorken bu kadar farklı sonuçlar çıkarabilmiş olmalarına çok hayran oldum. Niye bize hiç bu kadar şüpheci olmayı öğretmediler? Hâlbuki biliyoruz ama bu şekilde eyleme geçemiyoruz.
Benim için önemli bir diğer konu GNHO (Görünen neyse her şey odur) oldu.
Anımsayan bellek, deneyimleyen bellek ve bu ikisinin çatışması. Tüm bunları da ortaya koyunca reklamcılık vb. ile hayatımızı ciddi anlamda etkiliyorlar.” dedi.
h. Canan Gencer Mayuk
“Öncelikle Sistem-1 ve Sistem-2’yi fark etmek hem danışanımızın koçluk sürecindeki düşünce kalıplarını anlamak açısından çok önemli, hem de bizim hangi sistemle ona yaklaştığımızı fark etmek açısından çok değerli bir bakış açısı. Koçlukta seans başında danışanla o empatik yaklaşım kurabilmek, o sezgisel bağı, onun duygularını, iç dünyasını, derin dünyasını keşfedebilmek için sistem biri etkin kullanabilmek çok değerli. Bunun dışında mevcut durum durumlarında seansı daha derinleştirdiğini, güçlü sorularla analitik düşünceye sevk ettiğimiz, aksiyon planlarını hayata geçirmeye sevk ettiğimiz kısımlarda sistem ikiyi aslında aktif tutmamız gerekiyor. Bu noktada koçluk yetkinlikleri içerisinde tabii ki güçlü sorulardan faydalanacağız. Bununla birlikte ben yansıtmanın çok önemli bir yetkinlik olduğunu düşünüyorum. Genelde müşterilerde fark ettiğim şey, sistem birden konuşurken kendilerini duymadıkları. Çünkü çok ezber ettikleri bir yerden konuşuyorlar. Üzerine düşünmedikleri , sorgulamadıkları, inandıkları, belki doğru olduğuna inanmasalar bile sahiplendikleri ve tutundukları bir yerden konuşuyorlar. Onlara uygun bir yerden ve gerçekten ihtiyaç olan bir yerden yansıtma yaptığınızda sanki o söyledikleri şeyi kendileri söylememiş gibi tepki verebiliyorlar. Bu noktada sistem ikiyi aktive etmek için güçlü sorular ve yansıtmanın çok etken olduğunu düşünüyorum.
Bir diğeri bilişsel önyargıların koçlukta önemi, danışanlarımız çoğu yani müşterilerimizin çoğu zaman zaman farkında olmadan zihinsel kısa yollar kullanıyorlar. Örneğin geçmişteki başarısızlığının tüm geleceği genellemesi gibi. Bu noktada biz koçlar olarak nasıl bir yaklaşımda bulunabiliriz? Bu başarısızlıktan ne nasıl bir çıkarım elde edersin? Yani buradaki öğrenme alanın ne? Aslında bu biraz Kahneman’ın bahsettiği çerçeveleme etkisine de giriyor. Küçük bir kelime oyunuyla aslında onu bu başarıdan öğrendiği şeye sevk edebiliriz.
Bir diğer nokta Kahneman’ın insanların kaybetmeye daha çok değer verdikleri nokta. Kazanmaktan daha önemsiyorlar kaybettikleri noktayı. Burada belki önemli olan kısım şu ki danışan değişimden korkuyor, yani değiştirdiği davranışın yerine koyamayacağı bir davranışla yüzleşmek istemiyor. Bir farkındalık yaşandığında aslında sistemde bir boşluk yaratılıyor ve bu boşlukla nasıl baş edeceğini bilemediği noktada aslında o değiştirmek istediği davranış kalıbı ona çok zarar veriyor olsa da, ya da artık işini görüyor olmasa da oraya tutunmaya devam ediyor. Bu noktada bir koç olarak belki ‘Bu değişimi yapmadığında ne kazanıyorsun? ‘ sorusunu sorabiliriz. “dedi.
i. Şenol Kaptan:
“Ben bu ara tekrar tekrar bu eseri elime alıyorum. Duygusal zekada şu öz farkındalık kavramı var ya orası beni çok tetiklemişti. Bir de insan beyni insan, yani insanla çalışıyoruz, insana dokunuyoruz. İnsandaki bu orijinal tarafı görmemizi sağlayabilecek müthiş bir kitap. Bu kadar karmaşık bir mekanizmanın, insana olan maliyetini bizim biliyor olmamız, fark ediyor olmamız çok kıymetli. O öz farkındalık aynı zamanda beraberinde kontrolü getiriyor. Bir sonraki adım öz kontrol ve bunu fark edip bir de burada varsa atılması gereken adımları da atmak çok kıymetli.
Kitabın kahramanının Sistem-2 olmadığını hatırlatmak isterim. Kitabın kahramanı Sistem-1. Çünkü insanı hayatta tutan, acil durumlara hazırlayan yer Sistem-1’dir.
Sistem-1’in Sistem-2’yi devreye sokma ihtiyacı, Sistem-2’nin Sistem-1’den beslenmesi gibi farklı durumları da var yapısal olarak. Yazarın çok güzel örneklerle tarif ettiği yerler var.
O yüzden ne kadar çok buranın çalışması tarafında kendimizi fark etmeye çalışırsak, Sistem-1’deki yanlışlarımızı fark etmeye çalışırsak, onları düzeltmeyi tercih edersek, Sistem-1’i negatiften kurtarma şansımızın da yüksek olduğunu değerlendiriyor.
Danışanımızın Sistem-2’sini devreye sokan bir model gibi sanki koçluk. Düşünüp, derinleşip, fark etmesini sağlayabilecek müthiş bir arkadaşlık.” dedi.
- Bir sonraki toplantı duyurumuz:
Sıradaki toplantımızı 30 Nisan 2025 Çarşamba günü saat 20.00-21.30 arasında gerçekleştireceğiz. Bu toplantımızda Malcolm Gladwell Outliers kitabını inceleyeceğiz.
Sevgiyle ve sağlıcakla kalın…
Bir yanıt yazın